• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

En'âm Suresi Ve Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
En'âm Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. Kuvvetli görüşe göre, 91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165 âyettir. Adını, 136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan “el-En’âm” kelimesinden almıştır. En’âm, koyun, keçi, deve ve sığır cinsi ehli hayvanları ifade eden bir kelimedir. Sûrede başlıca tevhide, adalete, peygamberliğe, ahirete dair meseleler ile küfrün ve batıl inançların reddi ve bazı temel ahlâk kuralları konu edilmektedir.

Nuzül​


Mushaftaki sıralamada 6., iniş sırasına göre 55. sûredir. Hicr sûresinden sonra, Sâffât sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Tamamına yakınının Mekke’de indiği hususunda ittifak vardır. Abdullah b. Ömer’e ulaşan bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “En‘âm sûresi bana toplu olarak indi. 70.000 melek tesbih ve hamd sözleriyle bu sûrenin inişine eşlik etti” (Taberânî, el-Mu‘cemü’s-sağ^r, I, 145). Abdullah b. Abbas’tan aktarılan bir rivayette de Mekke’de “bir defada” indiği teyit edilmiştir (Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, XX, 215). Ancak birkaç âyetinin Medine’de indiğine dair görüşler de vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265; Elmalılı, III, 1861).



Konusu​


Ağırlıklı olarak Allah’ın birliği (tevhid), ilim, irade, kudret, adalet gibi sıfatları; peygamberlik, vahiy, yeniden dirilme, müşrik ve inkârcı zümrelerin bâtıl inançlarının reddi, doğru inanca ulaşmanın yolları vb. itikadî konulardır. Sûrede ayrıca Hz. Peygamber’in şahsına ve risâletine yapılan itirazlar cevaplandırılmış, uğradıkları sıkıntılar yüzünden kaygıya ve üzüntüye kapılan Hz. Peygamber ile arkadaşlarına teselli ve ümit verilmiştir. Hz. İbrâhim’in, aklıyla ve gözlemleriyle Allah’ın varlığı ve birliği hakkında kesin bilgi ve inanca ulaşmasını anlatan âyetler İslâm âlimlerinin özellikle ilgisini çekmiştir. Ayrıca 151-153. âyetleri İslâm ahlâkının başta gelen kurallarını ihtiva etmektedir.



Fazileti​


Faziletine ilişkin bazı rivayetler nakledilmiştir. Bu sûrenin inişine 70.000 meleğin eşlik ettiğini bildiren yukarıdaki hadis bunlardan biridir. Başka bir rivayette Hz. Ömer’in, “En‘âm sûresi Kur’an’ın seçkin sûrelerinden biridir” dediği (Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 17) ve faziletini vurguladığı; Hz. Ali’nin de okuyan kimsenin Allah’ın rızâsını kazanacağını ifade ettiği yolunda rivayetler vardır (bk. İbn Atıyye, II, 265).
 
En'âm Suresi - 122 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اَوَمَنْ كَانَ مَيْتاً فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُوراً يَمْشٖي بِهٖ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَاؕ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرٖينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
    ﴿١٢٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾122﴿
Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebilmesi için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları böyle güzel gösterilmiştir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir önceki âyette müşriklerin, şeytanların telkinleri altında müminlere karşı mücadele açmasından söz edildikten sonra bu âyette, belirtilen iki kesimin durumu parlak bir temsille değerlendirilmektedir. Burada müminlerin İslâm’ı kabul etmelerinden önceki durumu, bir ölü gibi bütünüyle hayır ve faydadan yoksun kalmış olanın durumuna benzetilmiştir. Çünkü küfür ve şirk, insanın hakkı bâtıldan ayırarak kurtuluş yolunu bulmasına engel olur. Buna karşılık Allah’ın kendisine İslâm’ı nasip ettiği kişi ise, yeniden hayata kavuşmuş insan gibi, gerçeği gerçek olmayandan, doğru ve yararlı olanı yanlış ve zararlı olandan ayırt etme imkânına kavuşmuştur; böylece iman nuruyla zihni ve kalbi aydınlanan kişinin bu sayede yolu da aydınlık olur. İnkâra saplanmış olan için ise, küfrü devam ettiği sürece karanlıktan kurtuluş ümidi de kalmamıştır. 121. âyette belirtildiği üzere inkârcılar, şeytanların telkin ettiği vesveselerle muhâkeme ve değerlendirme disiplinlerini kaybettikleri için yaptıkları çirkin işler de artık kendilerine güzel gösterilmiştir.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 464
 
En'âm Suresi - 123 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا فٖي كُلِّ قَرْيَةٍ اَ كَابِرَ مُجْرِمٖيهَا لِيَمْكُرُوا فٖيهَاؕ وَمَا يَمْكُرُونَ اِلَّا بِاَنْفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ
    ﴿١٢٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾123﴿
Bunun gibi biz, her ülkede suçlu ve günahkârların elebaşılarına, orada entrika peşinde koşma imkânı vermişizdir. Ama onlar farkında olmadan yalnız kendilerini aldatırlar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sözlükte karye kelimesi “köy, kasaba” demek olup Kur’an’da “belde, şehir, ülke” gibi daha genel mânada da kullanılmaktadır. İyilerin ve kötülerin belli olması için Allah’ın koyduğu kanun uyarınca, henüz müşrik zorbaların hâkim olduğu Mekke’de olduğu gibi, gerek o dönemdeki gerekse geçmişteki nice toplumlarda, şehir veya ülkelerde de insanları hak ve hayırdan alıkoymak maksadıyla hile ve tuzaklar kuran yöneticiler olmuştur. Allah böylece insanları kötüler ve kötülüklerle imtihan eder ki imanda, hak ve hayır yolunda sebat edenler de inanç zafiyetinden ötürü kötülüğe teslim olanlar da belli olsun. Aslında hakka karşı tuzak kurmaya kalkışanlar, farkında olmadan, ancak kendilerine tuzak kurmuş olur, kendi ruhlarını ve ebedî hayatlarını tahrip ederler.
İbn Âşûr’a göre bu âyet, statik ve bâtıl geleneklerin kökleştiği yerleşik toplumlara göre göçebe ve iptidaî toplulukların daha saf fıtratta, doğruyu kabule daha yatkın durumda olduklarına işaret eder (VIII, 47).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 465
 
En'âm Suresi - 124 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَاِذَا جَٓاءَتْهُمْ اٰيَةٌ قَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ حَتّٰى نُؤْتٰى مِثْلَ مَٓا اُو۫تِيَ رُسُلُ اللّٰهِؕ اَللّٰهُ اَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُؕ سَيُصٖيبُ الَّذٖينَ اَجْرَمُوا صَغَارٌ عِنْدَ اللّٰهِ وَعَذَابٌ شَدٖيدٌ بِمَا كَانُوا يَمْكُرُونَ
    ﴿١٢٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾124﴿
Onlara bir âyet geldiğinde (okunduğunda), “Allah’ın elçilerine verilenin benzeri bize de verilmedikçe kesinlikle inanmayız” dediler. Allah, elçiliğini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenler, yapıp durdukları hileler sebebiyle, Allah tarafından bir aşağılanmaya ve çetin bir azaba uğratılacaklardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müfessirlerin çoğunluğuna göre âyet, müşriklerin ileri gelenlerinin Hz. Peygamber’e karşı kıskançlıklarını dile getirmektedir. Fahreddin er-Râzî’ye göre de “Onlar, hüccet ve deliller bekledikleri için değil, aşırı kıskançlıkları yüzünden inkârda daima ısrarlı olmuşlardır” (XIII, 175). Esasen tarihin bütün dönemlerinde ve günümüzde inkârcılık veya bâtıl inançlarda ısrar etmenin temelinde çoğunlukla kıskançlık, gurur ve kibir, yanlış geleneklerin veya telkinlerin etkisini aşamama gibi psikolojik sebepler bulunmaktadır. Hz. Muhammed’in risâletini kıskanan Velîd b. Mug^re, Ebû Cehil gibi Mekke ileri gelenleri de oğullarının çokluğunu, soylu veya zengin olduklarını gerekçe göstererek kendilerinin yahut kendi kabilelerinden birinin peygamberliğe daha lâyık olduğunu ileri sürmüşlerdir (bk. Râzî, XIII, 175). Âyette bu tür iddialara “Allah, elçiliğini kime vereceğini çok iyi bilir” şeklinde cevap verilmiştir. Bu ifade bize peygamberliğin kesbî (insanın istemesi ve gayret göstermesiyle elde edebileceği) bir makam olmadığını, Allah’ın birine peygamberlik vermesinin sadece O’nun bir lutfu olduğunu göstermektedir. Ancak Allah, mutlak irade ve tasarrufuyla, peygamberliği lutfedeceği kişiyi yüksek ahlâkî ve zihnî melekelerle donatır. Buna karşılık kendilerini de peygamberliğe lâyık görenlerin ruhları isyan, kıskançlık, hile ve desisecilik, gurur ve kibir gibi fenalıklarla kirlenmiş olup buna rağmen Peygamber’i tanımamaya, cürümler işlemeye devam ettikleri için, kibirlerine karşılık aşağılanmaya ve zillete, isyanlarına karşılık da azaba mâruz kalacaklardır.





Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 465-466
 
En'âm Suresi - 125 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَمَنْ يُرِدِ اللّٰهُ اَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِۚ وَمَنْ يُرِدْ اَنْ يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقاً حَرَجاً كَاَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَٓاءِؕ كَذٰلِكَ يَجْعَلُ اللّٰهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ
    ﴿١٢٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾125﴿
Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi kalbine darlık ve sıkıntı verir. Allah inanmayanları işte böyle cezalandırır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir önceki âyette bildirildiğine göre müşrikler, Allah’ın elçilerine verilenlerin benzerleri kendilerine de verilmedikçe asla inanmayacaklarını ilân etmişler, güya zâhirî bazı sebeplere dayanarak kendilerini de peygamberliğe lâyık görmüşlerdi. Bu âyet gösteriyor ki, Allah’ın evrende mutlak geçerli olan küllî kanunları insanların inanç ve amel hayatında da geçerlidir ve bütün zâhirî sebeplerin ötesinde asıl ve gerçek sebeptir. O, küllî kanunları uyarınca, birinin hidayete ulaşmasını dilerse onun gönlünü İslâm’a açar, onu sevdirir ve kabul ettirir; eğer birinin haktan uzak kalmasını istiyorsa onun da kalbine hakkı benimseyip sevmesini engelleyici bir darlık ve sıkıntı verir.
Âyette ikinci konumdaki kimselerin yaşadığı psikolojik durumun göğe doğru yükselenlerin hissettiği fizyolojik sıkıntıya benzetilmesi ilgi çekicidir. Zira bilindiği gibi, yükseğe çıkıldıkça hava basıncı düşer ve irtifaın artması oranında nefes almak da güçleşir. Böyle bir tabiat kanununun henüz bilinmediği bir dönemde Kur’an’ın bu kanunu açıkça ifade etmesi onun kesin bir mûcizesidir. Bunun kadar önemli olan diğer bir husus da menfi duyguların etkisinde kalan insanların yaşadığı psikolojik sıkıntıların ve açmazların bu âyette mükemmel bir şekilde teşhis ve veciz bir benzetmeyle tasvir edilmiş olmasıdır. Buna göre kötü niyet, kıskançlık, inatçılık, gurur ve kibir, zevk ve menfaat tutkusu gibi psikolojik âmillerin etkisine kapılan kâfirler akıllarını duygularına kurban ederler; bu tutumda ısrar ettikçe, tıpkı yükseldikçe nefes alma güçlüğü çekenler gibi, Müslümanlık ve müslümanlar karşısında giderek artan bir sıkıntı ve huzursuzluk hissederler; hak ve hidayet üzerine rahat ve sağlıklı düşünme imkânından gittikçe uzaklaşırlar; İslâm’ın anlatılması canlarını sıkar, inat ve inkârlarını arttırır, haksız davranışlara sevkeder; böylece ebedî hayat ve kurtuluş demek olan hidayete ulaşma imkânını da giderek kaybederler. Bütün bunlar, Allah’ın küllî kanunlarının zorunlu bir sonucu olarak, olumsuz duygu ve tutkularının, kötü niyetlerinin esiri olanlar için kaçınılmaz bir durumdur.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 467-468
 
En'âm Suresi - 126-127 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَهٰذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقٖيماًؕ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ
    ﴿١٢٦﴾
  • لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
    ﴿١٢٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾126﴿
Bu (din), rabbinin dosdoğru yoludur. Biz öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

﴾127﴿
Rableri katında onlara esenlik yurdu vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İlk âyet, inkârcıların tuttukları dalâlet yolunun zıddı olan hidayet yolunun özelliğini, 127. âyet de bu yoldan gidenlerin ulaşacakları huzur ve mutluluğu dile getirmektedir. Buna göre Allah’ın, ruhunu ve gönlünü İslâm’a açtığı, bu sayede iyi niyetli olan ve sağlıklı düşünen insanlar tarafından benimsenen İslâm, Hz. Peygamber’in rabbi olan Allah’ın dosdoğru gerçeğe ve mutluluğa götüren yoludur. Böylece Kur’an doğru yolu da eğri yolu da açık seçik bildirmiştir. Fakat bundan ancak öğüt ve ibret almaya niyetli olanlar yararlanırlar; bu sayede onlar rableri nezdinde esenlik yurdunu, bütün güzelliklerin yaşanacağı cenneti; ayrıca hayırlı amelleriyle, bütün nimetlerin en yücesi olmak üzere, Allah’ın dostluğunu kazanırlar.
127. âyetteki “esenlik yurdu” tabirini, müslümanların doğru inançları ve temiz yaşayışları sayesinde gerçekleştirecekleri düzenli, huzurlu, güvenli ve mutlu bir ülke veya dünya hayatı şeklinde anlamak da mümkündür.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 468
 
En'âm Suresi - 128 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ جَمٖيعاًۚ يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُمْ مِنَ الْاِنْسِۚ وَقَالَ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمْ مِنَ الْاِنْسِ رَبَّـنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَٓا اَجَلَنَا الَّـذٖٓي اَجَّلْتَ لَنَاؕ قَالَ النَّارُ مَثْوٰيكُمْ خَالِدٖينَ فٖيهَٓا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُؕ اِنَّ رَبَّكَ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ
    ﴿١٢٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾128﴿
Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, “Ey cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız” (der). Onların insanlar arasındaki dostları ise, “Ey rabbimiz! Biz birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık” derler. Allah buyurur ki: “Allah’ın dilediği hariç olmak üzere, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir.” Şüphesiz rabbin hikmet ve ilim sahibidir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Önceki âyetler grubunda Allah’ın doğru yola ilettiği, ayrıntılı olarak açıklanan âyetler üzerinde düşünerek onlardan gerekli ders ve öğütleri alan ve bu sayede “esenlik yurdu”nu (cennet) kazanan müminlerin bu güzel âkıbetinden söz edildikten sonra bu âyette de vukuu kesin olan, kesin olduğu için de sanki gerçekleşmiş gibi geçmiş zaman fiilleriyle söz edilen mahşerden müşrikler ve inkârcılarla ilgili bir tablo sergilenmektedir. “Cinler”den maksat, 112. âyette belirtilen “cinlerin şeytanları”dır. Şeytanlar insanlarla çok uğraşmışlar, onları dalâlete sevketmişler, kendi yandaşları yapmışlar; böylece müşrikler onların dostları olmuşlardır. Yüce Allah mahşerde cinleri (şeytanlar) bu yaptıkları yüzünden suçladığında müşrikler sanki bu dostluğun bir gereği olarak “Yâ rabbi! Biz birbirimizden yararlandık; biz onlardan faydalandık, onlar da bizden faydalandılar” diyecekler. Buna göre şeytanlar müşriklerin kötü arzu ve isteklerini kolaylaştırmışlar, zevklerin ve hazların kapılarını açmışlar; onlara şeytanlara bağlanmak suretiyle onların yandaşlarının sayılarını çoğaltmışlardır. Âyetin bu kısmı kötülük âmilleri olan şeytanlarla inkârcılar arasında her devirde geçerli ve sorumluluğu gönüllü paylaşacak kadar ileri olan derin bir ilişkiyi dile getirmesi bakımından ilgi çekicidir. Ancak onlar, İslâm’ın gerçeklerine karşı şeytanlarla birlik olup mücadele verenler için Allah’ın tanıdığı müddetin sonsuz olmadığını mahşerde anlayacaklardır. “Bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık” şeklindeki ifadeleri, artık mühletlerinin dolduğunu, Allah’a teslim olmaktan başka çıkar yolları bulunmadığını gösteren samimi bir itiraftır. Zira bu, artık kötüler için bütün çarelerin bittiği bir andır. Ne var ki geç kalmış bu itiraf işe yaramayacak ve Allah Teâlâ onlara “İçinde ebedî kalacağınız yer ateştir” buyuracaktır. Hemen bu tehdidin ardından gelen “illâ mâşâallah” şeklindeki istisna ifadesi farklı yorumların yapılmasına sebep olmuştur. Bir görüşe göre bu, “Allah dilerse bu ebedîliği bir müddet sonra sona erdirir”; başka bir görüşe göre de “Allah, dilediği kimseleri orada ebedî kalmaktan kurtarır” anlamına gelir. Bunlardan ilki cehennemin sonlu olacağı, ikincisi ise bazı müşrik ve inkârcıların cehennemde ebediyen kalmaktan kurtulacakları ihtimalini hatıra getirmektedir. Oysa başka birçok âyette her iki ihtimali de ortadan kaldıran açıklamalar mevcuttur. Bu sebeple söz konusu istisnayı, bazı insanları sürekli olarak cehennemde bırakmanın, Allah için bir mecburiyet olmadığı, O’nun hür irade ve isteği ile olduğu şeklinde anlamak daha isabetli görülmüştür. Nitekim Hûd sûresinin 107. âyetindeki benzer bir ifadenin ardından “Rabbin gerçekten istediğini yapar” buyurulması da bunu göstermektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 469-470
 
En'âm Suresi - 129 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَذٰلِكَ نُوَلّٖي بَعْضَ الظَّالِمٖينَ بَعْضاً بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَࣖ
    ﴿١٢٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾129﴿
İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına dost yaparız.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Şeytanlar insanlara kötülük işletmiş, insanlar da kendi tercihleriyle onlara uyarak kötülük işlemişler ve böylece kendi rızâlarıyla kötülüğe iştirak etmelerinden dolayı Allah onları birbirinin dostları yapmıştır. Şu halde benimsedikleri inançlar, yaptıkları işler, tuttukları yollar aynı olanlar birbirinin dostlarıdırlar ve âkıbetleri de aynıdır. Mümin müminin, münkir münkirin, zalim de zalimin dostudur ve âyetin beyanına göre bu, ilâhî bir yasadır. Buna göre bir mümin bir münkire veya zalime, onunla dostluk kurmak için değil, onu inkâr ve zulmünden vazgeçirmek için yaklaşmalıdır; dostluk ise ancak bu sağlandıktan sonra kurulabilir.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 470
 
En'âm Suresi - 130 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتٖي وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاؕ قَالُوا شَهِدْنَا عَلٰٓى اَنْفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ اَنَّهُمْ كَانُوا كَافِرٖينَ
    ﴿١٣٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾130﴿
Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugünle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? “Kendi aleyhimize şahitlik ederiz” derler; dünya hayatı onları aldatmış oldu ve (âhirette) kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İnsanoğlunun, imanla inkâr arasında nihaî bir tercih yapmakla karşı karşıya bulunduğu, fakat aklının, bilgisinin, bütün beşerî imkânlarının doğruyu bulmakta yetersiz kaldığı kaderinin en kritik anında, Allah’ın engin rahmetinin eseri olarak gönderdiği peygamberler, ebedî kurtuluşlarını düşünen insanlar için nihaî bir fırsattır. Âyette, “İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugünle (mahşer günüyle) karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” şeklindeki bir soru ifadesiyle bu büyük fırsatı kaçırmış olanların yaptıkları korkunç hataya dikkat çekilmekte, bir bakıma insanlar, böyle bir soru ve suçlamayla karşılaşmadan önce uyarılmaktadır. Zira dünyanın aldatıcı zevklerine, çıkar kaygısı veya benlik davası gibi yıkıcı duygulara kapılarak peygamberlerin tebliğlerini hiçe sayan veya onları etkisiz kılmaya çalışan ve bu suretle hüsranı tercih edenlerin, mahşerde bu kaçınılmaz soruyla karşı karşıya kalınca kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik etmekten başka çareleri kalmayacaktır.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 471-472
 
En'âm Suresi - 131-132 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • ذٰلِكَ اَنْ لَمْ يَكُنْ رَبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا غَافِلُونَ
    ﴿١٣١﴾
  • وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِمَّا عَمِلُواؕ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ
    ﴿١٣٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾131﴿
Bu da demektir ki, halkı habersizken, rabbin haksızlıkla ülkeleri helâk etmemektedir.

﴾132﴿
Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bu âyetlerde Allah Teâlâ’nın adalet ve rahmeti vurgulanmıştır. O, hem ülke ve milletler hakkında, hem de tek tek insanlar hakkında adaletle muamele eder; bundan dolayı da peygamberler göndererek insanlığa lâyık inanç ve hayat düzeninin ne olduğunu bildirmeden, sapkınlığa düşmüş olan ülke ve milletleri, gerçeklerden habersizken çöküşe mâruz bırakmaz. Ayrıca O, her bir ferdin derecesini yaptıklarına göre belirler. Çünkü Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. Hiçbir şey O’nun ilminin dışında kalmadığı için insanları amellerine göre derecelendirmekte de hata etme ihtimali yoktur.




Kaynak :
 
En'âm Suresi - 133-134 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِؕ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِنْ بَعْدِكُمْ مَا يَشَٓاءُ كَمَٓا اَنْشَاَ كُمْ مِنْ ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ اٰخَرٖينَؕ
    ﴿١٣٣﴾
  • اِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَاٰتٍۙ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِزٖينَ
    ﴿١٣٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾133﴿
Rabbinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, rahmet sahibidir; tıpkı sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi, eğer isterse sizi ortadan kaldırır ve arkanızdan yerinize dilediği bir kavmi getirir.

﴾134﴿
Size bildirilen mutlaka gelecektir; bunu önleyemezsiniz.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah ganîdir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, insanlardan yapmalarını istediği işleri bunlara muhtaç olduğu için istememektedir; O, merhametli olduğu için muradı insanları sıkıntıya sokmak da değildir. Fahreddin er-Râzî, Allah’ın kullarını mükellef kılmasını O’nun ihsan ve rahmetine bağlar (XIII, 201). Zira bütün mükellefiyetlerin temelinde doğruyu, hakkı bilip ona inanma ve iyi olanı yapma ödevi vardır; insanı öteki canlılardan ayıran ve onu gerçekten insan yapan, bu ödev bilinci ve uygulamasıdır. Tarih boyunca yüce Allah, haktan ve iyilikten uzaklaşan, bu suretle insanlık değerini de yitirmiş olan nice kavimlere, merhametinin eseri olarak hallerini ıslah etmeleri için mühlet vermiş; en sonunda da kendilerini ıslah etmeyenleri ortadan kaldırarak yerlerine başka nesiller getirmiştir. İnsanlığın bu sürekli yenilenişi ve gelişmesi 133. âyette hem Allah’ın zenginliğinin hem de rahmetinin neticesi ve delili olarak gösterilmiştir.


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 473
 
En'âm Suresi - 135 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّٖي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِؕ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ
    ﴿١٣٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾135﴿
De ki: “Ey kavmim! Elinizden gelen ne varsa yapın! Ben de yapacağım! İleride göreceksiniz, güzel akıbet kimin olacak. Şu muhakkak ki zalimler iflâh olmaz.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Burada, bütün uyarılara rağmen Hakk’ın yolunu tanımayanlara bir ihtar ve ikaz vardır; ayrıca Hz. Peygamber’e de kendi görevini azim ve ümitle devam ettirmesi telkin edilmiştir.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 473
 
En'âm Suresi - 136 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَجَعَلُوا لِلّٰهِ مِمَّا ذَرَاَ مِنَ الْحَرْثِ وَالْاَنْعَامِ نَصٖيباً فَقَالُوا هٰذَا لِلّٰهِ بِزَعْمِهِمْ وَهٰذَا لِشُرَكَٓائِنَاۚ فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ وَمَا كَانَ لِلّٰهِ فَهُوَ يَصِلُ اِلٰى شُرَكَٓائِهِمْؕ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ
    ﴿١٣٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾136﴿
Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah’a pay ayırıp zanlarınca, “Bu Allah’a, bu da ortaklarımıza (putlara)” dediler. Ortakları için ayrılan Allah’a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hem Allah’ın varlığına inanan hem de cinlerin, meleklerin ve ölmüş atalarının sembolleri olarak düşündükleri, bu sebeple de kendilerine şefaatçi olacaklarına inandıkları putları Allah’a ortak koşan Câhiliye Arapları ziraî ürünleriyle hayvanlarından bir pay Allah’a, bir pay da ilgi ve şefaatlerini umdukları aile veya kabile putlarına adarlar, Allah’a adadıklarını misafirlere, yoksullara, yetimlere vb. muhtaçlara harcarlar, putlara ayırdıklarını da onların önünde icra edilen âyinlerde ve putların bakımı gibi hizmetlerde kullanırlardı. Bu bâtıl geleneğe göre, Allah’ın bu mallara ihtiyacı olmadığı düşünülerek, Allah için ayrılandan putların payına aktarma yapılabilir, fakat putların payından Allah’a ayrılana aktarma yapılmazdı. Yıl sonu geldiğinde müşrikler Allah için adadıklarından artakalanı kendilerine harcar, fakat putların payından artana dokunmazlardı. Câhiliye döneminin bazı bâtıl yasalarının, hüküm ve uygulamalarının eleştirildiği bölümün ilki olan bu âyette asıl üzerinde durulan husus, Câhiliye Arapları’nın, yalnız inançta değil, harcamalarında, hayır ve hasenatlarında da putları Allah’a ortak koşmaları, hatta O’ndan daha üstün tutmalarıdır. Burada ayrıca, daha genel bir yaklaşımla, Allah’tan başkası uğruna harcama yapmayı Allah rızâsı uğruna harcama yapmaktan daha önemli gören anlayışlara da dolaylı bir tenkit bulunduğu düşünülebilir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 475-476
 
En'âm Suresi - 137 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَذٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثٖيرٍ مِنَ الْمُشْرِكٖينَ قَتْلَ اَوْلَادِهِمْ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُوا عَلَيْهِمْ دٖينَهُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
    ﴿١٣٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾137﴿
Bunun gibi, ortakları, müşriklerden bir çoğuna çocuklarını öldürmeyi iyi bir şey gibi gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurduklarıyla baş başa bırak!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Câhiliye Arapları’nın sapkınlıklarından biri de çocuklarını öldürme şeklindeki uygulamalarıdır; ortakları bunu onlara iyi bir şey gibi göstermiştir. Klasik tefsirlerde bu âyet açıklanırken, bazı Araplar’ın geçim sıkıntısı veya özellikle kabile savaşları yüzünden ileride esir düşerek câriye haline getirilip fuhşa sevkedilebilir kaygısıyla kız çocuklarını diri diri toprağa gömerek öldürdükleri hatırlatılarak âyette bu acımasız geleneğe işaret edildiği belirtilmektedir (Bu gelenek hakkında bilgi için bk. Cevâd Ali, IV, 651-652). Süleyman Ateş, Araplar’da bu uygulamanın nâdiren görüldüğünü ve toplumda hoş karşılanmadığını belirterek âyette geçen “zeyyene” kelimesinden hareketle, burada işaret edilen “evlât öldürme” uygulamasının başka milletlerden alınmış olduğunu ifade eder. Ona göre müşriklere evlâtlarını öldürmeyi öğütleyen put bakıcıları, belki de evlâdı Allah için kurban etmenin, Hz. İbrâhim’den kalma büyük bir ibadet olduğunu söylüyorlardı. Câhiliye çağında bir adam, şu kadar çocuğu olduğu takdirde bunlardan birini kurban edeceğine yemin ederdi. Nitekim Abdülmuttalib, kendisini koruyacak kadar oğlu olduğu takdirde birisini kurban etmeyi adamıştı (III, 240). Ancak –çeşitli tarihî bilgiler yanında– özellikle İkinci Akabe Biatı sırasında Medineli müslümanların, Câhiliye döneminde yaygın olarak işledikleri başlıca günahlardan vazgeçtiklerine dair söz verirken bunlar arasında evlât öldürme suçunu da sıralamaları (Muhammed Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 154) ve Resûlullah’ın mümin kadınlardan aldığı biattan söz eden âyette bu şarta da yer verilmesi (bk. Mümtehine 60/12) bu uygulamanın pek de nâdir olmadığını göstermektedir.
Âyette Câhiliye Arapları’na evlâtlarını öldürmeyi iyi gibi gösterdikleri belirtilen ortaklardan maksadın insan ve cin şeytanları veya özellikle put bakıcıları olduğuna dair görüşler vardır (bk. Râzî, XIII, 206). Bu son anlayışa göre bir tür din adamları olan put bakıcıları, ataları olan İbrâhim ve İsmâil’in dinine uyduklarını zanneden müşrik Araplar’a, Allah’a kurban etmek maksadıyla çocuk öldürmenin, ataları İbrâhim ve İsmâil’in dininden kalma, kendilerini Allah’a yaklaştıran güzel bir gelenek olduğunu telkin etmişler ve bu şekilde dinlerini bozmak, karıştırmak suretiyle böylesine büyük bir cinayeti onlara bir ibadet gibi benimsetmiş, sevdirmişlerdi (Mevdûdî, I, 523-524).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 476-477
 
En'âm Suresi - 138 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَقَالُوا هٰذِهٖٓ اَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌؗ لَا يَطْعَمُهَٓا اِلَّا مَنْ نَشَٓاءُ بِزَعْمِهِمْ وَاَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَاَنْعَامٌ لَا يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّٰهِ عَلَيْهَا افْتِرَٓاءً عَلَيْهِؕ سَيَجْزٖيهِمْ بِمَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
    ﴿١٣٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾138﴿
Onlar, saçma düşüncelerine göre dediler ki: “Bunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinler olup onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Şunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır.” Bir kısım hayvanlar da vardır ki, (böyle istiyor diye) Allah’a iftira ederek (keserken) üzerlerine O’nun ismini anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Burada Câhiliye Arapları’nın bazı hayvanlar ve ziraî ürünlerle ilgili geleneksel uygulamalarına işaret edilmektedir. Buna göre Araplar söz konusu varlıkları üç kısma ayırırlardı: Bunlardan tanrıları için adadıklarından sahipleri yiyemez; ancak put bakıcıları, kutsal mekânların hizmetçileri veya buraları ziyarete gelenler gibi mal sahiplerinin uygun gördüğü kimseler yararlanabilirdi. Bahîre, sâibe, vasîle ve hâm isimleriyle andıkları bir kısım hayvanlara binmeyi yasaklar (bk. Mâide 5/103), bir kısmını keserken de Allah’ın adını özellikle anmazlar, bir rivayete göre bunları putlarının adını anarak keserlerdi (Râzî, XIII, 207). Âyette dolaylı olarak bu tür uygulamalar şirk dininin kalıntıları sayılmakta ve ilga edilmekte; müşriklerin, icat ettikleri bu tür bâtıl uygulamalar yüzünden cezalandırılacakları bildirilmektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 477
 
En'âm Suresi - 139 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَقَالُوا مَا فٖي بُطُونِ هٰذِهِ الْاَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلٰٓى اَزْوَاجِنَاۚ وَاِنْ يَكُنْ مَيْتَةً فَهُمْ فٖيهِ شُرَكَٓاءُؕ سَيَجْزٖيهِمْ وَصْفَهُمْؕ اِنَّهُ حَكٖيمٌ عَلٖيمٌ
    ﴿١٣٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾139﴿
Dediler ki: “Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, eşlerimize ise yasaklanmıştır.” Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın-erkek) hepsi ona ortaktır. Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Ayette câhiliye döneminde hayvanlarla ilgili hükümlerin dördüncüsüne işaret edilmektedir. Buna göre bahîre ve sâibe diye adlandırdıkları adak hayvanlarının sağ olarak doğan yavrularını sadece erkekler yiyebilir, ölü doğan veya doğum esnasında ölen yavruyu ise hem erkekler hem de kadınlar yiyebilirdi. Buradan, Câhiliye Arapları’nın kadınları bazı haklardan yoksun bıraktıkları, ayrıca ölü hayvanın etini yedikleri anlaşılmaktadır. İbn Âşûr, âyette ezvâc kelimesinin kullanılmış olmasını dikkate alarak, canlı yavrunun yenilmesinin sadece evli kadınlara yasaklanmış olduğunu belirtir. İbn Âşûr’a göre muhtemelen onlar, eğer eşleri bu yavruların etlerinden yerlerse kısırlık, aile geçimsizliği, boşanma gibi bazı uğursuz sonuçların doğacağına inanıyorlardı (başka yorumlarla birlikte bk. VIII, 110-111).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 477
 
En'âm Suresi - 140 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَدْ خَسِرَ الَّذٖينَ قَتَلُٓوا اَوْلَادَهُمْ سَفَهاً بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُوا مَا رَزَقَهُمُ اللّٰهُ افْتِرَٓاءً عَلَى اللّٰهِؕ قَدْ ضَلُّوا وَمَا كَانُوا مُهْتَدٖينَࣖ
    ﴿١٤٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾140﴿
Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah adına yalan söyleyerek (kadınlara) yasaklayanlar muhakkak ki ziyana uğramışlardır; bunlar yoldan sapmışlardır, doğruyu bulacak durumda değillerdir.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Müşrik Araplar’ın, ailenin geçimi hususunda bir yük saydıkları veya ileride savaşlarda esir düşerek ailenin onurunun zedelenmesine sebep olacaklarından kaygılandıkları için kız çocuklarını öldürmeleri, Allah’ın rızık olarak verdiği ve helâl kıldığı hayvanların etlerinden yemeyi kendilerine yasaklamaları ve üstelik Allah’ın hükmünün böyle olduğunu ileri sürerek Allah hakkında hükümler uydurmaları kendilerini hüsrana ve sapkınlığa götüren bir beyinsizlik ve bilgisizlik şeklinde değerlendirilmektedir.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 477-478
 
En'âm Suresi - 141-142 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَهُوَ الَّـذٖٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍؕ كُلُوا مِنْ ثَمَرِهٖٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهٖؗ وَلَا تُسْرِفُواؕ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفٖينَۙ
    ﴿١٤١﴾
  • وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًؕ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌۙ
    ﴿١٤٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾141﴿
Çardaklı ve çardaksız bağları, değişik ürünleriyle hurmaları, ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen biçimlerde zeytin ve narları meydana getiren O’dur. Her biri ürün verdiğinde ürününden yiyin; hasat günü de hakkını verin; fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

﴾142﴿
Hayvanlardan yük taşıyanları ve tüyünden sergi yapılanları da (yaratan O’dur). Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin; şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Arapça’da cennet (çoğulu cennât) kelimesi “bahçe” anlamına gelirse de, âyetin devamındaki “ma‘rûşe” (çardaklı) kelimesi dikkate alındığında cennât kelimesini “bağlar” şeklinde tercüme etmek daha isabetli olur. Zemahşerî, “muhtelifen ükülühû” ifadesini “rengi, tadı, hacmi ve kokusu değişik” şeklinde açıklamıştır (II, 44). Yukarıdaki âyetlerde bazı Câhiliye uygulamalarının hükümsüz olduğu belirtildikten sonra burada tekrar sûrenin asıl konusu olan itikadî meselelere dönülerek yeryüzünü türlü nimetlerle bezeyen yüce Allah’ın kudretinin sınırsızlığına ve buna işaret eden delillerin zenginliğine dikkat çekilmesi yanında; müşriklerin, yukarıda değinilen telakkilerinin aksine, sahiplerinin bu tür meyve, ekin ve hayvanların ürünlerinden ve genel olarak Allah’ın insanlar için yarattığı rızıklardan istifade etmenin temelde mubah olduğu, bu sebeple onlardan öncelikle kendilerinin yemeleri veya kullanmalarında bir sakınca bulunmadığı; bunun yanında, başkalarının da bu ürünlerde zekât, sadaka, nafaka, komşu hakkı gibi hakları olduğu belirtilmekte ve bu hakkın ödenmesi emredilmektedir.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 479
 
En'âm Suresi - 143-144 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۚ مِنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِؕ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِؕ نَبِّـؤُ۫نٖي بِعِلْمٍ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَۙ
    ﴿١٤٣﴾
  • وَمِنَ الْاِبِلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِؕ قُلْ آٰلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ اَمِ الْاُنْثَيَيْنِ اَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ اَرْحَامُ الْاُنْثَيَيْنِؕ اَمْ كُنْتُمْ شُهَدَٓاءَ اِذْ وَصّٰيكُمُ اللّٰهُ بِهٰذَاۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَࣖ
    ﴿١٤٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾143﴿
Koyundan iki, keçiden iki olmak üzere sekiz eş ... De ki: “O, bunlardan iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerindeki yavrularını mı haram kıldı? Eğer doğruysanız bana bilerek söyleyin.”

﴾144﴿
Ve deveden iki, sığırdan iki ... De ki: “O, bunlardan iki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerindeki yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah’ın size böyle buyurduğuna şahit mi oldunuz?” Bilgisizce insanları saptırmak için Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi kimdir! Allah o zalimler topluluğunu asla doğru yola iletmez.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Tefsircilerin ittifakla belirttiklerine göre, müşrik Araplar, bazı hayvanların etlerinin yenilmesini haram saymışlar ve haksız olarak bunun Allah’ın bir hükmü olduğunu ileri sürmüşlerdi. Âyette eti yenilen hayvanlardan koyun, keçi, deve ve sığır türleri özellikle zikredilerek onların bu hayvanların etlerinin yenilmesiyle ilgili iddiaları çürütülmüş, Allah’ın böyle bir hükmünün bulunmadığı açıklanmış; ayrıca bunların dişi ve erkek cinsleri arasında etlerinin yenilmesi bakımından fark bulunmadığını bildirmek için bunlar eşler halinde anılmıştır. Âyette şu hususa da işaret edildiği görülmektedir: Eğer belirtilen hayvanların erkeklerinden veya dişilerinden ya da yavrularından biri haram kılınsaydı bütün erkekleri, dişileri ya da yavruları haram kılınmış olurdu; aynı şekilde, Allah bir hayvan türünün dişisini haram kılsaydı erkeğini de haram kılardı, kezâ erkeğini haram kılsaydı dişisini de haram kılardı. Sonuç olarak bu âyetlerde cedel metotlarından biri olan “sebr ve taksim” (ihtimalleri sıralayıp teker teker çürüterek doğruyu bulma) yöntemiyle müşriklerin iddiaları çürütülmüş, böylece onların söz konusu hayvanlar hakkındaki görüşleri reddedilmiş bulunmaktadır (Râzî, XIII, 217; İbn Âşûr, VIII, 131-133).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 480-481
 
En'âm Suresi - 145 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قُلْ لَٓا اَجِدُ فٖي مَٓا اُو۫حِيَ اِلَيَّ مُحَرَّماً عَلٰى طَاعِمٍ يَطْعَمُهُٓ اِلَّٓا اَنْ يَكُونَ مَيْتَةً اَوْ دَماً مَسْفُوحاً اَوْ لَحْمَ خِنْزٖيرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ اَوْ فِسْقاً اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِهٖۚ فَمَنِ اضْطُرَّ غَيْرَ بَاغٍ وَلَا عَادٍ فَاِنَّ رَبَّكَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
    ﴿١٤٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾145﴿
De ki: “Bana vahyedilende, murdar et (meyte) veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimse için yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Ama biri zanda kalırsa, haksızlığa sapmadıkça, sınırı aşmadıkça (yiyebilir). Çünkü rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Hayvanlarla ilgili olarak yenilmesi haram olanlar bildirilmektedir (yenilmesi haram ve mubah olan hayvanlar ve “zaruret” hali hakkında bilgi için bk. Bakara 2/173; Mâide 5/3).





Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 481
 
En'âm Suresi - 146 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَعَلَى الَّذٖينَ هَادُوا حَرَّمْنَا كُلَّ ذٖي ظُفُرٍۚ وَمِنَ الْبَقَرِ وَالْغَنَمِ حَرَّمْنَا عَلَيْهِمْ شُحُومَهُمَٓا اِلَّا مَا حَمَلَتْ ظُهُورُهُمَٓا اَوِ الْحَوَايَٓا اَوْ مَا اخْتَلَطَ بِعَظْمٍؕ ذٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِبَغْيِهِمْؗ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
    ﴿١٤٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾146﴿
Yahudilere mahsus olmak üzere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere, sığır ve koyunun ise iç yağlarını onlara haram kıldık. Taşkınlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru sözlüyüz.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir önceki âyette hangi hayvanların etlerinin yenileceğine ilişkin genel hüküm belirtildikten sonra burada, azgınlık ve zulümleri sebebiyle sadece yahudilere tırnaklı hayvanların etleriyle sığır ve koyunun iç yağlarının da haram kılındığı belirtilmektedir (Yahudilik’te bu konuyla ilgili helâller ve haramlar için bk. Levililer, 3/17; 7/23; 11/1 vd.; Tesniye, 14/3 vd.).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 482
 
Geri
Üst