• Eğitim sadece okula gitmek ve bir derece kazanmakla ilgili değildir. Bilginizi genişletmek ve yaşam hakkındaki gerçeği almakla ilgilidir. – Shakuntala Devi

A'râf Suresi Tefsiri

Kemal Ayhan

Administrator
Yönetici
A'râf Suresi

Hakkında​

Mekke döneminde inmiştir. 163-170. âyetlerin Medine döneminde indiğini söyleyen âlimler de vardır. 206 âyettir. Sûre, adını 46. ve 48. âyetlerde geçen“el-A’râf ” kelimesinden almıştır. “el-A’râf ”, yüksek yerler, yüksek mevkiler demektir. Sûrede temel konu olarak, ilâhî vahyin doğruluğu ve vahye duyulan ihtiyaç işlenmektedir.

Nuzül​


Mushaftaki sıralamada 7., iniş sırasına göre 39. sûredir. Sâd sûresinden sonra, Cin sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. 163-170. âyetlerinin Medine’de indiği de rivayet edilir. Âyet sayısı itibariyle Mekke’de inen sûrelerin en uzunudur, Kur’an’da da en uzun sûrelerin üçüncüsüdür. Bu sebeple “es-seb‘u’t-tıvâl” (yedi uzun sûre) arasında gösterilir. Ayrıca En‘âm sûresiyle birlikte “iki uzun sûre” diye de anılır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 5-6).



Konusu​


Üslûp ve muhteva bakımından bir önceki sûrenin (En‘âm) devamı gibi görünen A‘râf sûresinde de iman meseleleri, bilhassa âhiretle ilgili hususlarla vahyin önemi, ataları körü körüne taklit etmenin yanlışlığı ve zararları, müminlerle inkârcıların âhiretteki durumlarının mukayesesi, Allah’ın mutlak hükümranlığı, rahmetinin genişliği gibi itikadî konular işlenir. Bunun yanında geçmiş peygamberlerin hayatlarından misaller verilerek onların iman uğrundaki mücadeleleri gözler önüne serilir; sırası geldikçe müşrikler uyarılır; müminlere de sabır ve sebat tavsiye edilir.



Fazileti​


Nesâî’nin naklettiği bir hadise göre Resûlullah, akşam namazının ilk rek‘atında Fâtiha’dan sonra bu sûrenin bir bölümünü, ikinci rek‘atında da kalan bölümünü okurdu (“İftitâh”, 67).
 

A'râf Suresi 1. Ayet Tefsiri​


Ayet​


  • الٓمٓصٓؕ
    ﴿١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾1﴿
Elif-lâm-mîm-sâd.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sûre başlarındaki bu tür harflere “hurûf-ı mukattaa” denir (bilgi için bk. Bakara 2/1).
 
A'râf Suresi - 2 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • كِتَابٌ اُنْزِلَ اِلَيْكَ فَلَا يَكُنْ فٖي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِنْهُ لِتُنْذِرَ بِهٖ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِنٖينَ
    ﴿٢﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾2﴿
Bu, kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir sıkıntı olmasın.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Kitap”tan maksat Kur’an-ı Kerîm’dir. Âyette Kur’an’ın Hz. Peygamber’e Allah tarafından indirilmiş bir kitap olduğu belirtildikten hemen sonra “Ondan dolayı içinde bir sıkıntı olmasın” buyurulmasından anlaşılıyor ki Hz. Peygamber, müşriklerin kendisini yalancılıkla suçlayacaklarından, hatta kötülük edeceklerinden kaygılandığı veya inanmayacaklarını, olumlu bir tepkide bulunmayacaklarını düşündüğü için onlara tebliğde bulunmaktan çekiniyor ve üzülüyordu (Şevkânî, II, 215). Buna rağmen, insanlar iman etseler de etmeseler de Kur’an inkârcıları ikaz etmek, müminlere de kendi rehberliğini hatırlatmak üzere indirildiği için Resûlullah’ın tebliğ işlevini her durumda yerine getirmesi gerekiyordu.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 499-500
 
A'râf Suresi - 3 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • اِتَّبِعُوا مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهٖٓ اَوْلِيَٓاءَؕ قَلٖيلاً مَا تَذَكَّرُونَ
    ﴿٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾3﴿
Rabbinizden size indirilene uyun; O’nu bırakıp da başka önderlerin ardından gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Bir önceki âyette geçen ikaz ve hatırlatmanın açıklaması mahiyetindeki bu âyette hem müşriklere hem de müminlere hitap edilmekte, birincilerin öncelikle inkâr ve şirkten, müslümanların da günah ve isyandan uzaklaşıp korunarak indirilen kitaba uymaları; Allah’ın dışında bir kısım insanları veya başka varlıkları tanrı yerine koyarak rehber edinip onların peşine düşmemeleri; sadece Allah’ın kitabına tâbi olmaları emredilmektedir. Müminlerin gerçek velîsi yani onları seven, yardım ve himaye eden, indirdiği kitapla yollarını aydınlatan hakiki dostları Allah’tır. Şu halde müminler de O’nu dost ve yardımcı bilip O’nun peygamberini önder, kitabını rehber edinip o kitaba uymalı, din konusunda onun hükümlerine aykırı görüş ve inanç sahiplerine itaat etmemelidirler.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 500
 
A'râf Suresi - 4 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَكَمْ مِنْ قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَا فَجَٓاءَهَا بَأْسُنَا بَيَاتاً اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ
    ﴿٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾4﴿
Nice ülkeler var ki onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geliverdi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah Teâlâ, müşriklerin yalanlama, karalama, alay etme gibi tepkilerine rağmen, kararlılıkla kitabı tebliğ etmesi gerektiğini peygamberine bildirdikten ve insanlara da bu kitaba uymalarını emrettikten sonra bu buyruğa aykırı davranmaya kalkışanları uyarma ve tehdit mahiyetinde olmak üzere, nice eski kavimlerin isyankârlıkları yüzünden hiç ummadıkları ve beklemedikleri anlarda Allah’ın ansızın ortaya çıkardığı bir felâketle helâk olduklarını haber vermektedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 501
 
A'râf Suresi - 5 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَمَا كَانَ دَعْوٰيهُمْ اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَٓا اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اِنَّا كُنَّا ظَالِمٖينَ
    ﴿٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾5﴿
Azabımız onlara gelip çattığında, “Biz gerçekten zalim kişilermişiz!” diye yakınmaktan başka söyleyecekleri söz kalmadı.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Böyle bir felâketle yüz yüze gelen inkârcı ve isyancıların, artık bütün ümitlerini kaybettikleri için, son anlarını yaşamakta olduğunu farkeden hastanın içine düştüğü suçluluk duygusu ve içten itiraflarına benzer bir biçimde “Biz gerçekten haksızlık ettik!” sözünden başka bir diyecekleri olamaz. Ancak bu itirafın dolaylı olarak tövbe ve af dileme maksadı da taşıdığı anlaşılmaktadır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 23). Daha başka birçok âyette olduğu gibi burada da zulüm “inat etme, peygamberi yalancılıkla suçlama, Allah’ın âyetlerine sırt çevirme, nasihat ve uyarılara karşı kulak tıkama”, bunların hepsini de kapsamak üzere “şirk” anlamına gelir (a.g.e., VIII/2, s. 24). Nitekim başka bir âyette “O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır” buyurulurken de “haksızlık” anlamında zulüm kelimesi kullanılmıştır (Lokmân 31/13).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 501
 
A'râf Suresi - 6 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَلَنَسْـَٔلَنَّ الَّذٖينَ اُرْسِلَ اِلَيْهِمْ وَلَنَسْـَٔلَنَّ الْمُرْسَلٖينَۙ
    ﴿٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾6﴿
Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorgulayacağız.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah’ın, peygamberlerin elçilik görevleriyle ilgili yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirdiklerini, ümmetlerin de kendilerine tebliğ edilen dini ve kitabı tanıyıp hükmüne uyduklarını yahut reddedip âsi olduklarını kesin olarak bildiği, ayrıca inkârcılar da kendilerinin zalim olduklarını itiraf ettikleri halde yine de âhirette ümmetleri ve resulleri sorguya çekmesi O’nun adalet düzeninin bir sonucudur. Ayrıca burada önemli bir hukuk kuralına da işaret bulunduğu düşünülebilir: Hiçbir kimse, yargılanarak suçu sabit görülüp hüküm giymedikçe cezalandırılamaz.
Peygamberlere sorulacak olan, tebliğ görevlerini yerine getirip getirmedikleri; ümmetlere sorulacak olan da bu tebliğlere uyup uymadıkları veya neden uymadıklarıdır. Yüce Allah peygamberlerin mâsum olduklarını bilmekle beraber, bu gerçeği bir defa da mahkeme-i kübrâda ortaya koyacak; bu suretle inkâr edip âsi olanların bu suçlarının, peygamberlerin tebliğlerinde kusur etmelerinden değil, tamamen kendilerinden kaynaklandığını tescil ve ilân edecektir (Râzî, XIV, 22-23).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 501-502
 
A'râf Suresi - 7 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَلَنَقُصَّنَّ عَلَيْهِمْ بِعِلْمٍ وَمَا كُنَّا غَٓائِبٖينَ
    ﴿٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾7﴿
Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz (olup bitenlerden) uzakta değiliz.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Allah olup bitenlerden uzak olmadığı, aksine her yerde hazır ve nâzır olduğu için elçilerin ve ümmetlerin bütün yapıp ettiklerini gizlisiyle açığıyla bildiği gibi bunları ayrıntılarıyla onlara haber verecek ve bu suretle ilminin bütün olup bitenlerle birlikte insanların her türlü tutum ve davranışlarını, hatta duygularını, düşüncelerini ve gizli hallerini kapsadığını onlara kanıtlayacaktır.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 502
 
A'râf Suresi - 8-9 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَالْوَزْنُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّۚ فَمَنْ ثَقُلَتْ مَوَازٖينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
    ﴿٨﴾
  • وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازٖينُهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ بِمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَظْلِمُونَ
    ﴿٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾8﴿
O gün ölçü-tartı haktır. Artık kimin tartıları ağır gelirse işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

﴾9﴿
Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Adaletin tahakkuku bakımından sorgulamanın maksadı cezalandırma veya ödüllendirme olup bu da amellerin nicelik ve niteliğine göre değişir. Bu nicelik ve niteliğin tesbiti de bir ölçüyü, tartıyı gerektirir. Âyette bu ölçü-tartı vezin kelimesiyle ifade buyurulmuştur. “O gün ölçü-tartı haktır” ifadesindeki hak kelimesi “adalet” veya “eşitlik” mânasına kullanılmıştır (İbn Âşûr, VIII/2, s. 30). Buna göre âhiret mahkemesinde ameller adaletli bir şekilde değerlendirilecek, karşılık verilirken asla haksızlık edilmeyecektir; yahut herkesin yaptıklarının karşılığı denk bir şekilde ödenecek; iyiliklerin karşılığı fazlasıyla verilecek (bilgi için bk. En‘âm 6/160), kötülüklerin karşılığı ise denk cezalar şeklinde olacaktır. Şu kadar var ki tövbe, şefaat vb. sebeplerle yahut sırf Allah’ın rahmetinin bir nişanesi olarak müminlerin bazı günahlarının affedilmesi ya da bazı sevaplarının arttırılması mümkün olacaktır. Zira bunda adalete aykırı bir durum yoktur. Her hâlükârda “tartıları ağır gelenler” yani iyilikleri daha çok olanlar kurtuluşa erecektir.
Bazı müfessirlere göre burada tartılacağı bildirilen şeyler, somutlaştırılarak tartılabilir nesneler haline getirilecek olan ameller; bazılarına göre de “amel defterleri”dir. Yine buradaki tartı ve ölçünün hakiki anlamda terazi ile tartma anlamına geldiği veya bunun bir mecaz olduğu şeklinde değişik yorumlar vardır. Bu ölçü ve tartının nasıl ve ne ile olacağını Allah bilir. Biz insanlar için önemli olan, kendi niyet ve irademizin sonuçları durumundaki inanç, düşünce, duygu, söz ve davranışlarımızın Allah tarafından tesbit edildiği, bilindiği, vakti gelince de tek tek sayılarak önümüze konacağı, bunlardan sorguya çekileceğimiz ve tamamen adaletli bir yargılanma neticesinde bu amellerimizin nicelik ve niteliğine göre ya mükâfat veya ceza şeklinde bir sonuçla karşılaşacağımızdır.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 503
 
A'râf Suresi - 10 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ مَكَّنَّاكُمْ فِي الْاَرْضِ وَجَعَلْنَا لَكُمْ فٖيهَا مَعَايِشَؕ قَلٖيلاً مَا تَشْكُرُونَࣖ
    ﴿١٠﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾10﴿
Doğrusu sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

Tefsir (Kur'an Yolu)​


“Bir mekâna koyma, yerleştirme” anlamına gelen âyet metnindeki temkîn kavramı mecazi olarak “birine tasarruf gücü ve yetkisi verme” mânasında da kullanılır. Buna göre âyette bütün insanlara hitaben “Sizi dünyaya yerleştirdik; orayı işleyip mâmur etmeye, dünyadaki diğer varlıklar üzerinde tasarrufta bulunmaya muktedir kıldık” buyurulmuştur. Kuşkusuz bu iktidar da akıl ve düşünme melekelerinin bir sonucudur. “Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” ifadesi, Allah’ın anılan lutuflarına muhatap oldukları halde şükür borcunda kusur eden herkese yönelik bir itham ve sitemdir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 504
 
A'râf Suresi - 11 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَلَقَدْ خَلَقْنَاكُمْ ثُمَّ صَوَّرْنَاكُمْ ثُمَّ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَࣗ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ لَمْ يَكُنْ مِنَ السَّاجِدٖينَ
    ﴿١١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾11﴿
Andolsun sizi yarattık; sonra size şekil verdik; sonra da meleklere, “Âdem’e secde edin” diye emrettik. İblîs’in dışındakiler secde ettiler. O secde edenler arasında yer almadı.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Sözlükte halk, “yaratma, yokluktan varlık alanına çıkarma”, tasvîr ise “bir şeye sûret ve şekil verme” demektir. Halk kelimesinin şekilsiz yaratmayı, tasvir kelimesinin ise bir tür kaosu kozmos haline getirmeyi ifade ettiği veya –daha özel olarak– bu iki kavramın anlam ilişkisi ve onların “sümme” edatıyla birbirine bağlanması, bu edatın ise olaylar arasındaki zaman (öncelik-sonralık) ilişkisi yanında mertebe ve gelişme seyrini de ifade etmesi dikkate alınarak âyette hem rüşeym (embriyon-oğulcuk) aşamasından başlayıp fizyolojik ve ruhsal bakımdan en yetkin haline ulaştığı aşamaya kadar her bir insanın gelişim sürecine hem de genel olarak insan türünün ilk yaratılıştan itibaren yaşadığı fizyolojik ve zihinsel gelişim sürecine işaret edildiği düşünülebilir. Âyetin devamından bu son anlamın daha ağırlıklı olduğu anlaşılmaktadır. Yok iken var olmak gibi insan ve insanlık hüviyetini kazanmak da bizâtihi hayır ve lutuf olduğu için insanlığın ulaştığı bu mazhariyet bilhassa müşriklere ve genel olarak insanlara hatırlatılarak lutuf sahibi olan Allah’ı gereği gibi tanıyıp kulluk etmeleri gerektiğine işaret buyurulmuştur. “Sonra da meleklere, ‘Âdem’e secde edin!’, diye emrettik” ifadesinden anlaşıldığına göre esas itibariyle Âdem’in yaratılması ve şekil kazanmasından bahsedilmekle birlikte, Allah onu, soyundan gelecek insanların genel bir örneği kıldığı, beşer cinsinin insanî özelliklerini nüve olarak onda halkettiği için âyetin başında bütün insanlara hitap edilmiştir.
Yüce Allah, Âdem ve onun temsil ettiği insan türünün şan ve şerefini göstermek üzere meleklere Âdem’e secde etmelerini buyurmuştur (geniş bilgi için bk. Bakara 2/34). Bu ifadeler, öncelikle münkir ve müşriklere yönelik bir uyarı mahiyetinde olduğuna göre, Allah’ın böylesine seçkin kılıp ikramda bulunduğu insanlardan bir kısmının O’nu tanımamaları, O’na ortak koşmaları ve buyruğuna karşı gelmelerinin ne büyük bir nankörlük olduğu hatırlatılmaktadır. Secde eden meleklerin “yer melekleri” olduğu, çünkü “gök melekleri”nin sadece Allah’a secde ettikleri (bk. Râzî, XIV, 30) veya bunların tabiat kuvvetleri olduğu (Ateş, III, 323) yolunda görüşler ileri sürülmüşse de, bize göre konu gayb âlemiyle ilgili olduğundan elde sağlam naklî delil bulunmadıkça belirleyici yorumlardan kaçınmak uygun olur. Âyette, secde eden meleklerden İblîs’in istisna edilmesinden, onun daha önce melekler arasında yer aldığı sonucunu çıkaranlar olmuşsa da (bk. Şevkânî, I, 71), Kehf sûresinde (18/50) onun vaktiyle cinlerden olduğu, Tahrîm sûresinde (66/6) ise meleklerin Allah’ın buyruklarına isyan etmeyecekleri bildirilmektedir. Buna göre, meleklerden farklı olarak İblîs’te arzu ve hevâsına uymayan buyruklara isyan etme yeteneği bulunmaktaydı. Kendisinden ilk defa o vakit arzusu hilâfına bir görevi yerine getirmesi istenmiş; o da bu buyruğa isyan etmiştir (Elmalılı, III, 2131; İbn Âşûr, VIII/2, 39. Secdenin anlamı ve mahiyeti hakkında bk. Bakara 2/34).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 505-506
 
A'râf Suresi - 12-13 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَؕ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَنٖي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طٖينٍ
    ﴿١٢﴾
  • قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ فٖيهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرٖينَ
    ﴿١٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾12﴿
Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi.

﴾13﴿
Allah, “Öyle ise in oradan! Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Artık sen aşağılıklardansın!” buyurdu.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah’ın, İblîs’i hemen rahmetinden kovmayıp isyan etmesinin sebebini sorması, savunmayı herkes için bir hak olarak tanıdığını gösterir. İblîs, kendisinin ateşten, Âdem’in ise topraktan yaratıldığı, şu halde kendisinin ondan daha değerli olduğu şeklinde bir istidlâlde bulunmuşsa da, gerçekte birçok bakımdan isabetsiz olan (ayrıntısı için bk. Elmalılı, III, 2130-2134) bu gerekçe haklı görülmemiş ve İblîs bulunduğu makamdan kovulmuştur. Burada İblîs’in kibre kapıldığına ve bunun cezası olarak aşağılıklardan biri haline getirildiğine bilhassa dikkat çekilmektedir.
Müfessirler, 13. âyetteki “in oradan!” ifadesiyle kastedilen yer konusunda farklı görüşler üzerinde durmuşlardır. İbn Abbas’a isnad edilen bir rivayete dayanılarak buranın cennet olduğu söylenmiştir. Daha güçlü bir görüşe göre orası semâdır. Burayı “melekler katı” diye anlayanlar da olmuştur (Râzî, XIV, 33; Şevkânî, II, 220).






Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 506
 
A'râf Suresi - 14-15 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ اَنْظِرْنٖٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
    ﴿١٤﴾
  • قَالَ اِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَرٖينَ
    ﴿١٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾14﴿
İblîs, “Bana insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.

﴾15﴿
Allah, “Haydi, sen mühlet verilenlerdensin” buyurdu.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


İblîs’in, Allah’tan kendisini, kıyamete kadar değil de insanların yeniden diriltilecekleri zamana (ba‘s) kadar yaşatmasını dilemesi ölümsüzlüğü istemesi anlamına gelir. Çünkü ba‘sten sonra artık ölüm olmayacak, İblîs de kendisine uyanlarla birlikte cehennemi boylayacaktır (Şevkânî, II, 221). Onun bu dileğinin kabul edilmesi, insanoğlu için dünya hayatının bir imtihan süresi olması yönündeki ilâhî takdirin de bir sonucudur. Ayrıca burada şeytanın insanlar aleyhindeki kötü planları onlara haber verilerek, bir bakıma insanlar dünya ve âhiret hayatlarını mahvedecek olan bu tehlike karşısında uyarılmışlardır.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 507
 
A'râf Suresi - 16-17-18 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَنٖي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقٖيمَۙ
    ﴿١٦﴾
  • ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْدٖيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْؕ وَلَا تَجِدُ اَ كْثَرَهُمْ شَاكِرٖينَ
    ﴿١٧﴾
  • قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراًؕ لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَعٖينَ
    ﴿١٨﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾16﴿
İblîs dedi ki: “Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.

﴾17﴿
Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın.”

﴾18﴿
Allah buyurdu: “Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Şeytan insanları, dinî ve dünyevî bakımdan en doğru ve en güzel yaşayış tarzı demek olan “sırât-ı müstakîm”den saptıracağına ant içmiş; Allah ise bu şekilde kötü niyet taşıyan ve kötü planlar peşinde olan şeytanı “yerilmiş ve kovulmuş” bir mahlûk sayarak bulunduğu makamdan uzaklaştırmıştır. Bu durum, İblîs’in Allah’a isyan etmesinin bir sonucu olduğu kadar, insanları kıskanıp onlar hakkında kötü emeller beslemesinin de bir cezasıdır. Nitekim buradaki âyetlerde şeytanın kovulduğuna ilişkin buyruk da iki defa zikredilmiştir. Şu halde insanları kıskanıp onlar hakkında zararlı fikirler taşımak, huzur ve mutluluklarını bozacak planlar peşinde olmak şeytanî bir niyet ve davranış olup Allah katında çok ağır cezaî sonuçlar doğuracaktır.




Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 507-508
 
A'râf Suresi - 19 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • وَيَٓا اٰدَمُ اسْكُنْ اَنْتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ فَكُلَا مِنْ حَيْثُ شِئْتُمَا وَلَا تَقْرَبَا هٰذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الظَّالِمٖينَ
    ﴿١٩﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾19﴿
(Buyuruldu ki “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediklerinizden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Yüce Allah İblîs’i bulunduğu makamdan kovduktan sonra Âdem’e de, “Sen eşinle birlikte cennette yerleş…” buyurdu. Buradaki cennet kelimesinin ne anlama geldiği tartışmalıdır. Bir görüşe göre bu cennet, sözlük anlamıyla “dünyadaki bağlık bahçelik bir yer” olup Âdem ve Havvâ’nın burada yaşamaları istenmiştir (bu görüşü savunanlar ve ileri sürdükleri deliller için bk. Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, DİA, I, 360-361). Ancak ilgili âyetler topluca değerlendirildiğinde şu sonuçlar çıkmaktadır: İlk insanı Allah özel bir topraktan yeryüzünde yaratmış, ondan eşini de var etmiş, sonra bunları cennete koymuştur. Bu cennetin ve içindeki hayatın yeryüzündeki hayattan farklı olduğu bildirilmiştir. Şu halde bu, kulların ödüllendirileceği, içinde ebedî olarak mutlu yaşayacakları cennettir (ayrıca bk. Bakara 2/35).

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 509-510
 
A'râf Suresi - 20-21 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَوَسْوَسَ لَهُمَا الشَّيْطَانُ لِيُبْدِيَ لَهُمَا مَا وُ۫رِيَ عَنْهُمَا مِنْ سَوْاٰتِهِمَا وَقَالَ مَا نَهٰيكُمَا رَبُّكُمَا عَنْ هٰذِهِ الشَّجَرَةِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَا مَلَكَيْنِ اَوْ تَكُونَا مِنَ الْخَالِدٖينَ
    ﴿٢٠﴾
  • وَقَاسَمَهُمَٓا اِنّٖي لَكُمَا لَمِنَ النَّاصِحٖينَۙ
    ﴿٢١﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾20﴿
Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” dedi.

﴾21﴿
Onlara, “Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim” diye de yemin etti.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Vesvese “aynı şeyleri tekrar tekrar fısıldama” anlamına gelir ve daha çok ayartıcı, tahrik edici sözler veya psikolojik telkinler, yönlendirmeler için kullanılır. Burada İblîs’in, “Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı” diyerek Âdem ve Havvâ’yı ayartması, onları günah işlemeye teşvik etmesi hakkında kullanılmıştır (Taberî, VIII, 140; Râzî, XIV, 45; İbn Âşûr, VIII/2, s. 56-57). Süleyman Ateş, “yasak meyve ile cinsel organ arasında bir ilişki olduğunu” ileri sürmektedir (III, 324). Ehl-i kitap arasında da bu görüşü benimseyenler olmuştur. Nitekim İskenderiye Yahudiliği ve özellikle Philon ile bazı kilise babaları yasak ağacın cinsel ilişkiyi ifade ettiğini ileri sürmüşlerdir (bk. Süleyman Hayri Bolay, “Âdem”, DİA, I, 361). Ancak, Şevkânî’nin de belirttiği gibi (II, 224) bu tür konular, mahiyetini anlayıp kavramakla yükümlü kılındığımız hususlardan olmadığı için, en doğru tutum Kur’an’ın bildirdikleriyle yetinmektir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 510
 
A'râf Suresi - 22-23 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • فَدَلّٰيهُمَا بِغُرُورٍۚ فَلَمَّا ذَاقَا الشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْاٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِؕ وَنَادٰيهُمَا رَبُّهُمَٓا اَلَمْ اَنْهَكُمَا عَنْ تِلْكُمَا الشَّجَرَةِ وَاَقُلْ لَكُمَٓا اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُبٖينٌ
    ﴿٢٢﴾
  • قَالَا رَبَّـنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرٖينَ
    ﴿٢٣﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾22﴿
Böylece ikisini de ayartmış oldu. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara, “Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?” diye seslendi.

﴾23﴿
Dediler ki: “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!”

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Âdem ve Havvâ yasak meyveyi yemeden önce, bir bakıma çocuk gibi saf ve günahtan habersizlerdi; birbirinin cinsel özelliklerine ilgi duymuyorlardı. Fakat şeytanın kışkırtmasına kapılarak yasağı çiğneyince birbirinin mahrem yerlerini gördüler ve hemen yapraklarla kapatmaya gayret ettiler. Şeytanın Âdem ve Havvâ’yı vesveseyle kandırması onun insanlığa ilk kötülüğü, onların yasak meyveyi yemeleri de insanlığın ilk günahı oldu. Âdem ve eşinin, mahrem yerleri açılınca herhangi bir telkin altında kalmadan hemen örtmeye girişmeleri insanda hayâ duygusunun fıtrattan geldiğini, çıplaklığın ve vücudun belli yerlerini teşhir etmenin insandaki doğal ahlâk duygusuna aykırı olduğunu kanıtlar. 12. âyette işaret edildiği gibi İblîs bir günah işlemiş; tövbe edeceği yerde kibre kapılıp günahında ısrar etmiş ve sonuçta alçaltılmıştır. Âdem ve eşi de bir günah işlemişler; fakat tövbe edip pişman olmuşlar ve sonuçta affa mazhar kılınıp yüceltilmişlerdir. Ayrıca bu olaydan sonra İblîs ile melekler, yeryüzünün halifesi olarak nitelenen insanın bir faziletine de şahit olma fırsatı bulmuşlardır. İblîs gibi kötülükte ısrar etmek kulun değerini düşürür, Âdem ve Havvâ gibi kötülükten dönüp pişman olmak, tövbe etmek ise kulun değerini yükseltir. Hz. Peygamber bu ilâhî yasaya işaret ederken “Kim Allah için alçak gönüllü olursa Allah onu yüceltir; kim büyüklük taslarsa onu da alçaltır” (Müsned, III, 76; İbn Mâce, “Zühd”, 16) buyurmuşlardır (Râzî, XIV, 25).

Kaynak :
 
A'râf Suresi - 24-25 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • قَالَ اهْبِطُوا بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ وَلَكُمْ فِي الْاَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ اِلٰى حٖينٍ
    ﴿٢٤﴾
  • قَالَ فٖيهَا تَحْيَوْنَ وَفٖيهَا تَمُوتُونَ وَمِنْهَا تُخْرَجُونَࣖ
    ﴿٢٥﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾24﴿
Allah, “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır” buyurdu;

﴾25﴿
“Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız” dedi.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Âdem ve Havvâ şeytana uymakta ısrar etmeyip günahlarının farkına vararak pişmanlıklarını Allah’a arzetmişler ve Bakara sûresinde (2/37) belirtildiği üzere Allah da onların tövbelerini kabul etmiş ve onları imtihan yurdu olan dünyaya göndermiş; insan soyunun yeryüzüne dağılıp orada karar kılmaları ve barınmaları, orada yaşayıp orada ölmeleri, yeniden orada dirilmeleri takdir edilmiştir. Böylece, gerek bu âyetten gerekse ilgili diğer âyetlerden (bk. Bakara 2/36, 38; Tâhâ 20/123), Âdem ile eşinin, işledikleri günahın bir sonucu olmak üzere cennetten çıkarıldıkları ve bu olayın insanlığın kaderini etkilediği anlaşılmaktadır. Fakat Âdem ile Havvâ’nın bu yüzden daha başka zahmetlere de mâruz kalacaklarının bildirildiği yolunda Tevrat’ta verilen bilgiler (Tekvîn, 3/16-19) Kur’an’da geçmemektedir. Bu arada, kardeşlik ve dostluklar gibi sürtüşme ve düşmanlıklar da dünya hayatının bir parçası olarak takdir edilmiştir. Burada anılan düşmanlığın, hem insanoğlu ile şeytan arasındaki ebedî düşmanlığı hem karı-koca arasındaki çekişmeleri hem de Âdem ve Havvâ’nın soyu arasındaki çatışmaları ifade ettiği düşünülebilir. Bu sebeple onlara –bir yoruma göre İblîs de kastedilerek– “İnin oradan!..” buyurulmuştur. Çünkü Kur’an-ı Kerîm’in “dârüsselâm” (barış yurdu) diye tanımladığı cennette düşmanlık olamazdı.
Kuşkusuz Âdem ve Havvâ’nın cennette saf ve günahsız olmaları iradeye dayanmadığı için –kötü bir durum sayılmasa bile– ahlâkî bir değer de ifade etmiyor, sadece içgüdüsel bir karakter taşıyordu. Ancak öyle anlaşılıyor ki, “...şu ağaca yaklaşmayın ...” şeklindeki yasaklamayla birlikte yasağa uyup uymama hususunda kendilerine irade ve tercih yeteneği de verilmiş; böylece insanlığın atası ve annesi, yasaklanmış ağaçtan yeme olayında içgüdüsel davranmaktan bilinçli ve iradeli davranma aşamasına geçmişler; kötülüklerinin farkına vararak af dilemişler ve bağışlanmışlardır. Bu durumda ilk günahla başlayan ve cennetten çıkarılma ile devam eden süreç, insanlık için ahlâkî bakımdan bir düşüşü değil, bir yükselişi, öteki canlılardan farklı olup adına “insan” denen ve özgür davranabilen, yanlışlık yapabilen, fakat yanlışlarının farkına vararak özür dileyip tövbe eden, iyiliğe yönelme bilinç ve iradesini gösterebilen bir varlık kategorisinin başlayışını da ifade etmektedir.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 511-512
 
A'râf Suresi - 26 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • يَا بَنٖٓي اٰدَمَ قَدْ اَنْزَلْنَا عَلَيْكُمْ لِبَاساً يُوَارٖي سَوْاٰتِكُمْ وَرٖيشاًࣞ وَلِبَاسُ التَّقْوٰى ذٰلِكَ خَيْرٌؕ ذٰلِكَ مِنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
    ﴿٢٦﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾26﴿
Ey Âdem oğulları! Size mahrem yerlerinizi örtecek giysi, süsleneceğiniz elbise yarattık. Takvâ elbisesi, işte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın âyetlerindendir. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Önceki âyetlerde Hz. Âdem hakkında kısa fakat ibret dolu bilgiler verildikten sonra burada da “Âdem’in çocukları”na yani genel olarak insanlığa hitap edilerek, Allah’ın yarattığı nimetlerin en önemlilerinden olmak üzere, bütün tarih boyunca ve bütün insanlarca hem bedenin korunması hem ahlâkın korunması hem de bir ziynet ve prestij aracı olarak kullanılan elbisenin önemine dikkat çekilmiştir. Burada, böylesine önemli olan bu nimetin sahibine teşekkür edilmesi gerektiğine bir işaret vardır. Çünkü giyinme ve örtünme sadece insana özgü bir davranış ve insan olmanın bir alâmetidir; medeniyetin de en eski tezahürlerindendir. Bu sebeple Kur’an’da “Biz elbise indirdik”; “Demiri indirdik” (Hadîd 57/25); “Allah hayvanlardan size sekiz çift indirdi” (Zümer 39/6) gibi ifadelerdeki “indirme” (inzâl) kelimesi, belirtilen nimetlerin birer ilâhî lutuf olduğuna, insanların bu nimetlerin değerini ve kullanma zaruretini fıtrî olarak kavradığına işaret eder. Âyette elbisenin ve örtünmenin önemine dikkat çekilmekle, dolaylı olarak Kâbe’yi çıplak vaziyette tavaf eden müşrikler de eleştirilmiştir.
Sözlükte “kuş tüyü” mânasına gelen âyet metnindeki rîş kelimesi burada mecazi olarak “ziynet elbisesi” anlamında kullanılmıştır.
Âyette üç türlü elbiseden söz edilmiştir: 1. Sadece örtünme ihtiyacını karşılayacak olan basit ve sade elbise. 2. Örtünmenin yanında ziynet maksadı da taşıyan kaliteli, temiz ve düzgün elbise. 3. “Takvâ elbisesi.” Burada, sırf örtünme amaçlı elbise yanında ziynet amacı ve değeri taşıyan elbisenin de Allah’ın lutfu ve nimeti olarak anılması, pejmürde kılık kıyafeti zühd ve takvâ gereği sayan anlayışın isabetsizliğinin kanıtıdır. Takvâ elbisesi tefsirlerde “vücudu koruyan elbise; zırh, miğfer vb. savaş giysileri, mecazi olarak sâlih amel; iffet; iyi huy; tevhid” gibi değişik şekillerde açıklanmıştır (Râzî, XIV, 52). Âyette takvânın “hayâ” ile ilişkisine işaret edilmekte; ayrıca dolaylı bir üslûpla takvâ, günah duygularını örtüp kapatan, dizginleyen ve böylece günah işlemeyi önleyen bir koruyucu, ruhu bezeyen bir erdem şeklinde takdim edilmektedir. Yani elbise bedeni kapattığı, koruduğu ve süslediği gibi takvâ da hem ruhumuzun kötü duygularını örter hem de ruhumuzu süsler. Böyle olunca takvâ sahibi kişinin kaba, haşin, haksız, isyankâr, şehvet düşkünü, aç gözlü, edepsiz, hayasız ... olması düşünülemez.
Takvâ hakkındaki âyetlerin bir bütünlük içerisinde incelenmesi halinde açıkça görüleceği üzere (geniş bilgi için bk. Bakara 2/197), Kur’an-ı Kerîm’in büyük önem verdiği bu kavram, başlıca şu iki temel anlamı içermektedir: a) Takvâ, itikadî konularda yanlış ve bâtıl inançlara kapılmaktan, ahlâkî ve amelî konularda ruhu kirleten kötü duygulardan, fena huylardan; eksik, kusurlu, zararlı ve haksız davranışlardan, İslâm dininde esasları belirlenmiş olan hayat tarzına uymayan bir yaşayıştan sakınmak, uzak durmaktır. b) Takvâ, bütün faaliyetlerde, ödevlerin yerine getirilmesinde, her türlü kötülüklerin terkedilmesinde öncelikle Allah’tan ittika etmektir; yani Allah korkusunu, O’na karşı saygılı olmayı ön plana çıkararak bu saygıyı, davranışların ve hayatın temeli yapmaktır. Takvâ bütün bu erdemleri kapsayan en geniş kapsamlı fazilettir. Bu sebeple maddî elbisenin vücudu koruması ve ziynetlendirmesi gibi âyetteki deyimiyle takvâ elbisesi de ruhumuzu fenâlıkların bütün çeşitlerinden koruyup örten ve faziletlerin bütün çeşitleriyle bezeyip süsleyen bir elbisedir.

Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 513-514
 
A'râf Suresi - 27 . Ayet Tefsiri

Ayet​


  • يَا بَنٖٓي اٰدَمَ لَا يَفْتِنَنَّكُمُ الشَّيْطَانُ كَمَٓا اَخْرَجَ اَبَوَيْكُمْ مِنَ الْجَنَّةِ يَنْزِعُ عَنْهُمَا لِبَاسَهُمَا لِيُرِيَهُمَا سَوْاٰتِهِمَاؕ اِنَّهُ يَرٰيكُمْ هُوَ وَقَبٖيلُهُ مِنْ حَيْثُ لَا تَرَوْنَهُمْؕ اِنَّا جَعَلْنَا الشَّيَاطٖينَ اَوْلِيَٓاءَ لِلَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ
    ﴿٢٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)​


﴾27﴿
Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık.

Tefsir (Kur'an Yolu)​


Peygamberler tarihinin ibretli yanlarını insanlara anlatarak muhtaç oldukları noktalarda onları aydınlatmak ve uyarmak Kur’an-ı Kerîm’in başlıca eğitim metotlarındandır. Hz. Âdem hakkında yukarıda verilen bilgilerle şeytanın Âdem ve soyuna beslediği kin ve düşmanlığı yansıtan ifadeler de Kur’an mesajının ulaştığı bütün insanları yanılgılardan koruma, şeytanın vesveselerine karşı onları uyarma maksadını taşır. Bu maksat 27. âyette sarih olarak ifade edilmiştir.
Tefsirlerde âyetteki libâs’ın nurdan bir elbise, takvâ elbisesi veya cennet elbisesi olduğu şeklinde farklı görüşler yer alır. Ancak onun, Âdem ile Havvâ’nın, birbirlerinin edep yerlerini görmelerine engel olan, gerçek mahiyetini ancak Allah’ın bildiği nezih bir durum olduğunda kuşku yoktur. Şeytanın vesvesesi, kısa bir süreyle de olsa, onları bu nezih durumdan uzaklaştırdığı gibi diğer insanları da yoldan çıkarabilir. Çünkü şeytan onları görmekte, fakat kendisi görünmemektedir. Bu da onun tehlikesini arttırmaktadır. Özellikle iman yoksunu insanlar takvâ elbisesinden mahrum bulundukları için, şeytanlar tarafından ayartılmaya daha elverişli hale gelirler ve sonuçta onlarla aralarında bir dostluk gerçekleşir. Müşriklerin inkâr ve isyanları böyle bir dostluktan kaynaklanıyordu.



Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 514-515
 
Geri
Üst