Özet
The Platform, dikey şekilde konumlandırılmış bir hapishanede geçiyor. Her hücrede iki mahkumun kaldığı hapishanede, yemek günde sadece bir kere üst kattan aşağıya doğru gönderilmektedir. Üst kattaki mahkumlar yiyeceğe ulaşmak için çabalarken, alt katta bulunan mahkumlar, her gün biraz daha vahşileşerek açlıkla baş etmeye çalışır. Bir gün gözünü hapishanenin 33. katında açan Goreng, hapishanenin kurallarını iyi bilen Trimagasi ile birlikte yiyeceğe ulaşabilmek için zorlu bir mücadeleye girişir.
Film, dikey bir şekilde tasarlanan bir hapishaneyi konu alıyor. Yüzlerce kattan oluşan bu hapishanedeki hücrelerin her birinde ise 2 kişi bulunuyor. Ortalarında koca bir delik olan bu odalardan her gün düzenli olarak üzerinde leziz yiyecek ve içeçeceklerin olduğu bir platform geçiyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta şu; Yemeklerin olduğu platform, en yukarıdan en aşağıya iniyor. E bu da en yukarıdakilerin ziyafet çekmesine, en aşağıdakilerin ise açlık ile mücadele etmesine yol açıyor. İşte film bize, bu durumu, bu sistemin içine yeni düşen bir adamın gözünden gösteriyor.
Bu film 2 farklı şekilde ele alınmalı. İlahi ve Dünyamız olarak. Ben size iki analizimi de sunacağım.
Öncelikle filmdeki dikey hapishaneyi ilahi bir sistem olarak düşünebiliriz. En üstte gördüğümüz aşçı, aslında yaratıcıyı temsil ediyor. Açık renkli kıyafetleri ve binbir titizlikle sofrayı hazırlayan hizmetkarları ise melekler. Yemekler çok iyi bir şekilde hazırlanıyor ve kullara sunuluyor. Kulların paylaşmayı bilmesi isteniyor, buna teşvik ediliyor fakat onlar açgözlülükleri nedeniyle kendilerinden alttaki insanları asla düşünmüyorlar. Halbuki kısa bir süre sonra onların da alt katlara düşme ihtimalleri var fakat bunu görmezden geliyorlar. Aşçının, içinde saç bulduğu için hizmetkarlarını azarladığı tatlıyı hatırlıyor musunuz? İşte o tatlı bir kutsal kitabı temsil ediyor. Adamlarımızın hücrelerin birinde rast geldiği bilge kişi de peygamber olarak nitelendiriliyor. Peygamber, Mesih ve yardımcısına, yukarıdan gönderilen tatlının bir mesaj olduğunu ve bunu insanlara diyalog yoluyla anlatmaları gerektiğini söylüyor. Adamımızla aynı odadaki köpekli kadın ise, cennetten düşen bir meleği tasvir ediyor. Filmi bu tema ile düşünürseniz, tüm parçaların yerlerine oturduğunu göreceksiniz.